3 Ağustos 2012 Cuma

Yıkılan Ariel'in ya da Yıkılan Önyargıların Hikayesi

“Bana göre bütün müslümanlar terörist” demişti Ariel, sohbetimizin başlangıcında. “Türk denince geri kalmış, barbar ve bağnaz bir insan imgesi oluşuyor gözümün önünde, Türk eşittir müslüman o da eşittir terörist!”

Olsztyn'in merkezindeki barlardan biri olan Novo'dayım. Pazartesi gecesi vakit geçirebileceğiniz şehrin çok az sayıdaki açık eğlence yerlerinden birisi, belki de yeganesi. Pazartesi gecesi nereye gidilir sorusuna Olsztyn'deki diğer erasmus öğrencilerinden aldığım yanıttı burası. Çok fazla bir şaşası olmayan, küçük bir dans pisti ve karşısında sıralı bir kaç masadan ibaret, öğrenciye girişin 15 zloti olduğu, popüler dans parçalarının çalındığı sıradan bir “club”cık.

Karşımdaki adam Ariel -ilk kez böyle bir Polonyalı erkek ismi duyuyordum, daha doğrusu ilk kez bu adda bir Polonyalı'yla tanışıyordum- küt kumral saçlı, kirli sakallı, yuvarlak kafalı daha çok bir İspanyol'a benzeyen, gayet iyi bir İngilizce'ye sahip ve ciddi hal-tavırda birisiydi. Türk olduğumu öğrenince daha da sertleşti ve yukarıdaki sözleri sarfetti. Daha önceden tanıştığım İspanyol arkadaşım Borja'yla barda karşılaşınca selamlaşmış, o da bara birlikte geldikleri Ariel'le bizi ayaküstü tanıştırmıştı.

Bu durum ilk kez başıma gelmiyordu. Polonya'da kaldığım süre boyunca çeşitli ortamlarda tanıştığım sayısız yabancıdan benzeri tepkiler almıştım. Ancak bu şimdiye kadar karşılaştıklarımın en sertiydi. İşin garibi ise ilk gördüğümde bende bilgili ve kibar bir adam izlenimi bırakmış birisinden bu sözleri işitiyor olmamdı.

Eğer gururlu bir Türk genciyseniz bu durumda yapabileceğiniz iki şey vardır: Ya karşınızdaki Polonyalı'ya ana-avrat kaptırıp, onun -Almanları ve Rusları öven, Polonyalıların tarih boyunca yaşadığı dramları acizlik olarak tanımlayan- bir iki lafla damarına basıp gülegüle diyerek çekip gideceksiniz ya da yeterli sabrınız varsa tüm bu lafları bir süreliğine sineye çekip “Ulan ben Erasmus'um, benim görevim tüm insanlığı kucaklayan davranışlarda bulunmak, en iyisi insanlıktan çıkmayıp şuna kibarca bir karşılık vermeyi deneyeyim,” diyeceksiniz.

Birinci yolu seçerseniz ülkenizin tanıtımından, ikinci yolu seçerseniz o sırada gözünüze her biri ilah olarak görünen güzel Polonyalı kızlarla kontağa geçebilme ihtimallerinizden vazgeçeceksiniz. Çevrede bulunan mevcut kız nüfusunun potansiyeline şöyle bir göz attıktan sonra, işin zorluğunu bilerek gecemi Ariel'i fikirlerinden döndürmeye adadım.

Barın taburelerinde karşılıklı oturup barmaid'in servis ettiği Tyskie marka Polonya biralarından yudumlarken ilk sorumu sordum.

-Sence Türk'ler nasıl insanlar?

-Dedim ya! Müslüman, içki içmeyen, domuz eti yemeyen, kadınları çarşafla gezen, erkekleri bütün gün camide namaz kılan, cahil insanlar.

-Ama ben gördüğün gibi şu an içki içiyorum, ve üstümün başımın, giydiklerimin de senden bir farkı yok.

-O zaman sen Türk değilsin, beni kandırıyorsun. Çünkü sen müslümansan içki içmemen gerek!

-Evet Türkiye müslüman bir ülke. Hatta Osmanlı zamanı şeriatla yönetiliyordu; ama birgün Mustafa Kemal adında büyük bir adam ortaya çıktı ve Cumhuriyet'i ilan etti. dedim ve modernleşme hikayemizi dilim döndüğünce Ariel'e anlatmaya başladım.

Diyaloğumuz Ariel'in Türkiye'yi ve beni tanıma yönünde artan merakı ve bu yönde sorduğu sorularla devam etti. Sohbetin orta yerine doğru o sırada Olsztyn'de Erasmus yapmakta olan iki Türk kız arkadaşım son derece şık elbiseleriyle yanımıza geldi. Birer içki alıp Ariel'le tanıştılar. Ariel'in yüzündeki ciddi ifade alkolün ve sohbetimizin samimiliğiyle giderek gevşiyordu ve artık hemen her konudan muhabbet etmeye başladık. Ariel dinine bağlı bir katolikti, sosyalizme inanıyordu, interneti, Facebook'u, Twitter'ı falan insan ilişkilerini öldüren mecralar olarak görüyordu ve Türkiye hakkında hiçbir bilgisi yoktu. Türkiye hakkında kurduğu denklem kabaca “Türk=Müslüman, Müslüman=Arap, Arap=Terörist” şeklindeydi. 11 Eylül saldırıları ve İslami terörle kafayı bozmuştu. İçki fabrikalarımız olduğunu, şu an bulunduğumuz barın 10 katı büyüklükte eğlence yerlerine sahip olduğumuzu öğrendikçe sarfettiği “Really?”'lerin sayısı artmaya başladı.

Saatler ve içilen içkilerin sayısı ilerledikçe Ariel'in neşesi artmıştı. “Bizim kızlara sor bakalım, bombaları nerdeymiş?” dediğimde kahkahayı patlattı. “Adamım, siz hiç Türk gibi değilsiniz, size inanmıyorum.” dedi.

Gecenin sonunda ayrılırken, kaldığımız yurda gelip bizimle sohbete devam etmek istediğini söyledi. Facebook'a karşı olduğundan bir kullanıcı hesabı yoktu. Bu yüzden arada sırada “mecburiyetten” kullandığı mail adresini almamı rica etti. Yurdun kuralları gereği gecenin bu saatinde dışarıdan arkadaş sokamazdım, gece nöbetçisi yaşlı teyzeden azarı yerdim yoksa; ama mail adresini telefonuma kaydettim. Ancak harflerden birini eksik ya da yanlış yazmış olmalıydım ki, o günden sonra gönderdiğim maillere herhangi bir yanıt alamadım. İşin doğrusu bu çok da umurumda değildi.

Ariel'i o geceden sonra hiç görmedim.O gece Novo'da birlikte olduğumuz Olsztyn'deki Türk arkadaşlarımdan birisine birkaç gün sonra yolda rastlamış ve ona hiç mail göndermediğimden veryansın etmiş. O günden sonra da onu tamamen unutmuştum.

Ta ki geçenlerde Facebook karşıtı, İnternet düşmanı, Müslüman avcısı Ariel, beni Facebook'tan ekleyene ve hal hatır sorana kadar!

5 yorum:

  1. güzel çocuk... ne güzel bir insansın. az önce hürriyetin ana sayfasından okuduğum bir haberden geldim buraya. önce onu okumak sonra gelip seni okumak daha da üzdü beni. anayasa değişikliği paketinden çıkarılan ve eklenen cümleleri arka arkaya koydum. ariel'inki gibi bir denkleme ramak kalmıştı ki yazına denk geldim.
    iyi ki :)
    modernleşme hikayesinin bir sürecin tam orta yerinde kalmayacağı, ve hatta bir gün tam tersini anlatmak zorunda kalmayacağın pırıl pırıl aydınlık bir Türkiyede senlerin çoğalmasını öyle çok diliyorum ki... bir yandan da onların senin kadar şanslı olmadığını bilerek.

    YanıtlaSil
  2. Polonyalıların çoğu neden böyle diye sorasım,soruşturasım hatta tez konusu yapsım var!
    hani,kesin bir nedeni olmalı diyorum bu önyargının!
    galiba alttan alıp,birşeyler açıklamak en iyisi.e zaten eramus ruhu da cidden bunu gerektiyor!

    YanıtlaSil
  3. @ evren: öncelikle çok teşekkür ederim :) herşeyden önce iyi bir insan gibi davranmayı unutmamamız lazım. ben de bunu artık dünya çapında elimden geldiğince uygulamaya çalışıyorum, ülkemle ilgili ufacıkta olsa olumlu algılar yaratabilmek için.

    benzer kaygıları bende taşıyorum; hatta gelecekte bu ülkede özgürce, modern bir birey olarak yaşayabileceğim alanların daha da daralmasından endişe ediyorum. bölümüm siyasetle ilgili olmayı gerektirse de, siyasetten her geçen gün biraz daha kopuyorum. herşey giderek kötüye gidiyor gibi görünse de en iyisi bunları bu dönemin şartlarına bağlayıp, ilerde herşeyin daha iyi olabileceğini umut etmek sanırım. bu ülkede yaşamanın başka yolu yok çünkü.

    @ Martie: Maalesef Avrupa'da yarattığımız Türk algısı hala çok yetersiz.Bu da içeride birbirimize yeterince hoşgörülü davranamamızdan kaynaklanıyor sanırım. İçerde çözemediğimiz sorunlar dışarıya da yansıyor. Yurtdışına birçok Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gidiyor ama hepsinin kendini tanımlaması birbirinden farklı. Dışarıya kendimizi anlatacak ortak bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı profilimiz yok maalesef.

    Yurtdışında kaldığım sürede en büyük kazıkları maalesef Türklerden yedim. İçerdeki dalaşmalarımız yetmiyor, bir de yurtdışında birbirimizi dolandırmaya kalkıyoruz.

    Polonya özeline gelince, Araplarla Türkleri aynı ırk sanan birçok insanla karşılaştım. Bizim de Avrupalılar gibi çağdaş bireyler olduğumuzu, aynı dünyada aynı imkanlara sahip olarak yaşadığımızı ısrarla anlatmamız gerekiyor sanırım.

    YanıtlaSil
  4. Aslında çok şey söylemek varken, hayır bak bizde içki içiyoruz bizde sizin gibi giyiniyoruzda kalmasaydı muhabbet keşke.İçki içmek iyi bir şey değil dinle alakası yok diyebilseydin, müslümalık aslında öyle değil şöyle diye anlatabilseydin,ancak biz bile kendimize o kadar uzakken nasıl bir yabancıya bunları anlatabiliriz ki...keşke

    YanıtlaSil
  5. @ adsız umarım sen birgün benim içkiyle sınırlı kalan anlatamadıklarımı bir başka yabancıya anlatırsın. yazıda vurguladığım içki içmekle ilgili kısım değildi, o yalnızca bir araçtı. bir başka insanın seninle ilgili olumsuz algılarını kırabilmekti asıl vurgu.

    birbirimizi içkisiz, dinsiz, herhangi bir yaftasız, her türlü şekilcilikten uzak sadece insan olarak değerlendirebildiğimiz günlerin özlemiyle...



    sevgiler..

    YanıtlaSil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP