25 Aralık 2008 Perşembe

Algıda Seçicilik ...Tabata Olayı!..



Kar yağacak derken, sabahın köründe denizin üzerinden kafa kaldıran kızıllığı görünce, tamamdır dedim.

Güneşle gri bulutların yer kapma savaşı müthiş... Bizim gökyüzü, küçük küçük balonlar gibi kızıllıktan nasiplenmiş, güneşlenmenin keyfinde, öbek bulutlarla dolu... Deniz sert, tepeleme dalgalı. Kızgın bir "en benimci" olmaktan öte, günün keyfine coşkun, hoş bir balad tadında, katılımcı... Şehrin üzerine doğru baktığımda, koyu gri hatta füme bir renk var. Ama güne kafa kaldıran güneşin kızıllığı orayı da zorluyor. Sanırım bu gün, güneş kazanacak.

Tüm bu güzelliklerin eşliğinde elimde kahve kokusu gazetelere göz atarken, bir habere takılıyorum; daha doğrusu bir yoruma... Yorumdan yola çıkarak, olayın fotoğrafını buluyorum.

Haftasonu oynanan Gaziantepspor- Bursaspor maçında golü atan Gaziantepsporlu Tabata, gol sevincini nerdeyse kapalı tribünün ortalarına kadar çıkıp karısını öperek, onunla paylaşıyor. Maçın hakemi Özgüç Türkalp; futbol oyun kuralları aşırı sevinç gösterisinde bulunan, tribünlere çıkan oyuncuya sarı kart gösterilmesi gerektiğini söylemesine rağmen "Hanımının yanına gidip onu öptüğü için, biraz da bu güzel görüntülerin olmasını istediğimden kart göstermedim" diyor, maç sonrası "Neden kart göstermediniz?" diye sorulduğunda...

Anlı şanlı uslubuyla bir televizyon yıldızı ve "en" olmanın herşeyi bileni Erman Hoca, Hürriyet gazetesinde okuduğum köşe yazısında bu durumu: '' Peki Özgüç, buna kart göstermeyeceksin de çocuk yapmaya kalkarsa ne olacak. Kurallar belli ama bazen o kuralları pozisyona, olaya bakarak uygularken sonradan olacakları da iyi düşünün. Bak göreceksin hakemlik hayatın boyunca sana kaç tane örnekleme yapacaklar bu konuyla ilgili. Sonunda, inşaallah sen haklı çıkarsın.'' diye yorumluyor.

Aslında çok basit gibi duran bir konu, adalet dağıtmanın ne kadar zor bir şey olduğunu ortaya koyuyor. Ve aslında fazlasıyla eleştirdiğimiz hukuk sisteminin kural koyucularının işlerinin ne kadar zor olduğunu gösteriyor. Elbette burada sözünü ettiğim hukuk sistemi ya da yasalar, faşist dönemlerde iktidarı ellerinde tutanların gütme ve susturma mantığı üzerine kurgulanmış, ''hayatı'' düzenleyici, daha doğrusu biçimlendirici türden olanlar değil..

Ne kadar iyi niyetle ve insanlara dönük, onların daha iyi yaşamaları, daha özgürleşmeleri için koyulsa da kurallar, yine de insanların hayatı algılamalarıyla doğru orantılı olarak, yorumlanma biçimlerinde farklılıklar yaratabiliyorlar.

Bu olaydaki iki bakış açısının da doğruları var.

Sonra düşündüm; hakem olarak sahada olsam ne yapardım? Ya da kuralları uygulamakla sorumlu hakemin bağlı olduğu kurumun yöneticisi olsam...

Hakem olsam, Tabata'nın tribüne gidişini, hareketinin bana ifade ettiği olumluluktan yola çıkarak engellemezdim. Söz konusu eylem gerçekleştiğinde içimde bir sıcaklık hisseder, tebessüm ederdim. Oyuncu sahaya dönerken, bu tavrına saygının bir gereği olarak tac çizgisine doğru anlayışlı bir şekilde yürür, durumdan hoşnut gülüyor olurdum. Elimi ona doğru uzatıp elini sıkarken, sarı kartımı da gösterirdim.

Hakemin bağlı olduğu kurumun, yani MHK''nın başkanı olarak da, hakemimin insan yanını anlar tebrik eder, kalbinin saflığına, olayı yorumlamadaki anlayışına saygı duyar, bunun çok hoş bir an ve dolayısıyla kendi tavrının da güzel olduğuna tekrar vurgu yaparken, yaşamın kurallar manzumesi olduğunu ve o görevlere talip oluyorsak, doğal olarak kuralları da uygulama anlamında bir söz vermiş olduğumuzu, tüm bunlara eleştirel bakma, değiştirilmesi konusunda çaba koyma, değişik platformlarda tartışıp karşı görüşlerimizi belirtme gibi bir demokratik tavır sergileme hakkımızın olduğuna vurgu yaparak, cezası açıka belirtilmiş eylemlerin ceza kesicisi olarak sahada olduğunu unutup, kuralın gereğini yapmadığı için de cezası neyse onu verirdim.

Çünkü, yorumcunun cümlesinin ikinci kısmındaki gibi; ne yazık ki iyiniyetlerin kaymağından yararlanıp kantarın topuzunu kaçıran ve o halleri öncekilerle ve niyetleri çok farklı olanlarla örnekleyip çok güzel kullanan, yasalarda kötü niyetleri doğrultusunda boşluk arayıp bulan ve onlarla topluma zarar veren insanlar da gereğinden fazla...

Ve bir genel yayın yönetmeni olsaydım; en ünlü edebiyatçılardan birine o anı yazdırır, haberi manşetten girerdim. Sanırım her şey insanlar yaratabilmeyi becermekte ve insan olabilmekte... Yani eğitim şart!

Resim Hürriyet com.tr den..

2 yorum:

  1. Tabata'nın yaptığı aslında hoş bir enstantane. Erman Toroğlu her zamanki gibi sivri yorum getirerek abartmış. Sanırım ben de sarı kart gösterirdim, aynı senin yaptığın gibi (: Ama hakem sahanın patronu olduğu için takdir hakkını kullanmış galiba.

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP