23 Şubat 2016 Salı

Çıldır Gölü, Sarı Sazan, Kızakçı Tuncay ve Cenk

 Öncesi...

Şimdi istikamet Çıldır; 40 km civarı Kars'a dönüp yaklaşık 75 km kadar daha devam edeceğiz. Ani'yle vedalaşıyoruz. Bizde bıraktığı izler derin ve duygusal. Oktay'ın sayesinde yaşadık biz Ani'yi. Ayrılmak hüzünlü.  Etrafımızda Ocaklı Köyünün aydınlık yüzlü, güzel çocukları var. Kızlı erkekli. Bazıları kardeş. Anne emeği ürünlerinden aldığınızda yüzlerinde oluşan, sessiz ve kadim bir tebessüm; fakir yaşamın içine dokunmuş ekmek, aşa katkının sevinci. Onlar özbeöz Ani'li.

Siunuk Kralı Vasak'ın kızı Ermeniler Kraliçesi Katranide'in Büyük Katedralin duvarına yazdırdığı şu sözcükler, seven bi kadın profilini en sessiz haliyle ama üst perdeden bırakıyor kalbinize. Duygusu derin, izi kalıcı. "Ermeni devrinin 450nci yılında(1001)... Tanrı ve Ermenilerin ruhani lideri Katolikos tarafından onurlandırılmış Sarkis ve Ermeni ve Gürcüler şahenşahı Gakik'in şanlı hükümdarlığı zamanında, ben, Siunuk Kralı Vasak'ın kızı, Ermenilerin Kraliçesi Katranide, kendimi Tanrı'nın lütfuna emanet ederek zevcim Gagik şahenşahın emri üzerine, Ulu Simbat'ın temelini attığı bu kutsal katedrali inşa ettirdim." Oktay öyle güzel kurdu ki cümleleri; duygulu, sanki tam tercüme edemiyormuş gibi, öyle tatlı bir edayla. Güzeldi. Yakıştı.

Ani artık geride. Muhteşem bi beyazlık üzerindeyiz. Parlak bi güneş. Ani ile Kars arasında Ani lehine 10 derecelik bi fark varmış. Cenk dedi. Ani'de en az iki saat yürüyeceğinizi de düşünürseniz ona göre giyinmekte yarar var. İnce ama katmanlı giysiler, ısıya göre çıkarılması kolay olan. Biz çıkardıklarımızı arabanın bagajına bıraktık.

Yol keyifli, sürücü güven verici. Bir arabada olduğunuzu çoktan unuttunuz. Ufacık bi tedirginlik yok. Her şey Cenk'e emanet. Yolda sordu Cenk,  "Balık yiyecek misiniz?" Çıldır'a gelmişken yemeden olmaz! Cenk aradı, "Beş kişilik, cam kenarında, güzel bi masa ayırın." "Atalay Abi orada mı?".

"Altı kişilik olsun." dedim. Israrla. Kabul etmedi. Olması gerektiği an var. Çekilmesi gerektiği anda yok.

Manzaralar, geçilen her köy, her virajın ardı muhteşem. Göle ulaştık. Uçsuz bucaksız bir beyazlık. Donmuş gölün resmini çekmek istiyoruz. Cenk "İleride gölün tamamını gören bir tepe var,  çok daha güzel görünüyor." dedi. Kabulüz. Geldik galiba. Bir virajın soluna  yanaşıp park ediyor. Güvenli bir yer. Tepe. Manzara muhteşem, güneş de.  Her şey olağanüstü. L23 alınmasın ama daha geniş açı çekebilen bi makine mi olsaydı?


Atalay'ın Yeri. Sevimli, sıcak. Tam da olması gerektiği gibi. Masamız güzel. Çıldır Gölü muhteşem. Güneş masamıza düşüyor. Kızakçılar görev başında. Yanlarında getirdikleri küçük kızakları ile kayan çocuklar cıvıltılı. Anneler tetikte. Kızak  turu kişi başı 10 TL. Gençler arzulu. Aman dikkat! Kaymayın.

Arka masamızda bi inşaatçı ya da tüccar çocuğu; zengin, yerel, havalı ama sevimli. Kız arkadaşı ile. Peynir rakı söyledi. Kız içmiyor. İzmir'e gidecek. Üniversiteli. "Ege kızları seni harcar" diyor. Belli ki kızı kaparlar  diye korkuyor. Her şey dilinde. Dilse incitici değil. Tatlı bi kabalığı var. Sevimli yani. Yerel. Aslında kızacağınız, tepeden bakıp eleştireceğiniz cümlelerine bir türlü kızamıyorsunuz. Doğal. Kız gülüyor, hiç incinmiyor. Dil incitmiyor aslında! Niyet de.


Garsonlar çalışkan, eski usul gibi. Mekân'ın hikayesi sağlam. Sahibinin de. Sarı Sazan her balık gibi kesinlikle rakıyı çağırıyor. Göl de. Hani şöyle öğleden biraz sonra oturup akşam üzeri kalkmalık bi keyif için her şey var burada. Sarı Sazanlar çok kere okuduğunuz gibi kızgın ve bol yağda kızartılıyor. Balığın bol, çeşitli ve olması gerektiği kadar yağlandığı ve muhteşem pişirildiği bi deniz şehrinden gelmiş insan bilmişliği yapıp da sazan tipi göl balıklarına burun kıvırma ukalalığında bulunmayacağım. Zaten Sarı Sazan da buna izin vermiyor. Lezzetli, özgün pişirilmiş. Porsiyonlar bol, yanında salata ve turşu. Çatal bıçakla girişmeyin ama! Elle yemesi güzel. Bana kalkan balığını çağrıştırdı mesela.  Tadını çıkarmak gerek. Keyifli iş Atalay'ın Yerinde göle bakarak balık yemek. Ben içmedim ama masamızda rakı vardı. Fotoğraftaki en şahane yol arkadaşımın teki. Bi de Rizzoli'nin dublesi. Bu da ukdem olsun  dedim. Bir hayalim var.  Kısmetse yaza.


Kızaklara da binmek gerek di mi ama? Zaten göl sizi kesinlikle çağıracak. Tuncay güzel adam. İşini seviyor, gururlu, kızak yarışlarının geleneksel ve efsane şampiyonu. Atlarının adını sorduk. Evlatlarından söz eder gibi söyledi. Gururla. "Bu Yavuz, bu da Bulut.", "Memnun olduk Yavuz."," Memnun olduk Bulut."

Tuncay konuştukça, başlangıçta sadece at olan iki varlık, bi başka şey oluyor gözünüzde. Hayatınıza o an ve tepeden giriyorlar. Kimlik oluyorlar. O Yavuz derken aklımda  buzları yara yara giden bir fırkateyn canlandı. Bulut derken de uçak. Bulutların altında, güneşe paralel ve gölün üzerinde süzülen masal bi uçak. Esinlendiğini düşündüm adları koyarken. Misal Yavuz Zırhlısından. Sormadım. Hissettim. Soracağım bi gün ama. Yazacağım da. Göl maviyken. Atalay'ın Yerinde önümde bi tek rakı varken.


Bizim çocuklar önden bindi, biri kızakçının yanına. Fotoğraflarını çekmemi istediler.Tuncay izin vermedi. "Fotoğraf çekme işi bizde," dedi. Bizim turda anladım bunu. Dönüş noktasında durduruyor atları Tuncay. Gölün en güzel noktasında. Her tarafınız alabildiğine göl. Tepenizde şahane bir güneş. Alıyor makinenizi veya cep telefonunuzu. Geçiyor karşınıza. Uygun iki açı buluyor, kendince ve estetik. Çekiyor iki poz fotonuzu. Sonuç güzel. Bi ritüeldi bu. Tuncay'ın ritüeli. Size özel gibi. Keyifli bir kare hayatınızda.. Duygusu özel. Hissiyatı şık.


Aslında çocuklar tur atarken Cenk'le sohbet etmiştik, tam da dilek ağacının önünde. Keyifliydi. Meğer Samsun'a gelmiş. Halası ve eniştesi Samsun'da yaşıyorlarmış. Kuzeni büyük ilçelerden birinde doktormuş. Bafra'da Bafra Pidesi yemiş. Halasının evi bizimle aynı semtte imiş. Piazza'yı çok beğenmiş. Bir daha geldiğinde mutlaka ara dedik. Seni ağırlamak isteriz dedik. Biz Cenk'i çok sevdik.


Cenk güzel adamın altını bi kez daha çizmek isterim tam da şurada. Bunu otele bıraktığı ve vedalaştığımız anda bizzat kendisine de söyledim. Hayatta çok nadiren "Ben bu insana kefilim" derim. Cenk bunu hak edenlerden. Tüm yolculuğumuz boyunca hem vardı hem yok. Çekilmesi gerektiği anda sizi, sizinle baş başa bırakmayı biliyor. Bir gram bile huzursuzluk hissettirmiyor. Çok beklettik mi acaba tedirginliğini gram yaşatmıyor. Rakınızı içip balığınızın tadını dibine kadar çıkarmanıza olanak sağlıyor.

Kızaklara keyfinizce binebilir, dilediğiniz kadar fotoğraf çekebilirsiniz. Hiç bir anda yüzünde ufacık ama ufacık dahi huzursuz edici bir ifade yok.


Aslında minibüs turları da düzenliyorlarmış. Taksici olan babasıymış. Tur işleri Cenk'lerde. Tura isterseniz Sarıkamış da dahil. Sayıca az iseniz minibüs turu daha hesaplı. Toplam rakam üzerinden değerlendirdiğimde kişi başı 20-25 TL gibi kanımca. Verdikleri fiyatı oteller ikiye katlayıp müşteriye sunuyorlarmış. Tur için gitmeden arayın Cenk'i. Telefonu: 0536 844 78 28. İsterseniz bahsedin. Samsunlu biri deyin, seni yazacağım demiş deyin.


Ve yeniden Kars'tayız. Saat 16.30. Toplam 8 saat Cenk'le birlikteydik. Yol kenarında Muzaffer Abi bekliyor. Yoldayken aramıştı. Cenk'ten anahtar aldı. Eğildi camdan ve sordu: Memnun kaldınız mı?
Beş kişilik koro: Çoooooooooooooooooooookkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk:))))) 

Akşam yemeği için bir önceki akşam karar verdiğimiz gibi  Hanımeli'ndeyiz.  Kaz Evi  ile ilgili düşüncelerimizi kıyaslamak gerek. Sonuçta Kars dendimi öne çıkan iki mekandan diğeri Hanımeli. Ambiansına, lezzetine bakmadan, test etmeden olmaz.  Kaz Evi'nden çıktığımız ilk akşam önünden geçerken mekanla ilgili olarak bizi etkileyen bir şey olmuştu. Bu kez tadılacaklar listesinde Piti de var üstelik.

Güzel ve keyifli bir yemekti.  Hava  fena halde sert. İçeri girerken ve dışarı çıkarken kapı açıldığı an da soğukla buluşan sıcak havanın oluşturduğu buharlaşma muhteşem. Soğuğun en keyifli hali.

Kars caddelerinde gece yürümek güzel. Cam gibi buzlara bir gün içinde alışıverdik, kaldırımlarda yürürken yol seçmeyi öğrendik. Alana bir Karslı kadar hakimiz artık. Karabağ otelinin önünden geçip ki kendisi Orhan Pamuk romanının baş kahramanlarından biridir, Atatürk caddesine kıvrıldık. Kaldığımız süre içinde en çok kullanacağımız cadde olacağını henüz bilmiyoruz. Bazalt taşlı, gecenin karanlığında iyice koyulaşmış kadim bir binanın önünden geçerken dikkat kesilmiştik. Muhteşem koyuluk içindeki pencerelerinden yansıyan ışık ve caddeye bakan sessiz ve yalnız masaları, hemencecik film makinasını çalıştırmış, kısa metrajlı pek çok birikmişliği ard arda sıralayarak şahane hissiyatlar oluşturmuştu. Orada olunması artık mutlaktı; bina tüm hücrelerimizi ele geçirmişti çünkü. Dönüş yolunda karşıdan fotoğrafını çektik önce, sonra göz koyduğumuz pencere önü masalardan birine konuşlandık. Her ne kadar onlar kış bahçelerini önerseler de biz sakinliğini sevmiştik Kars'ın. Kendi olma halini.

"Bir Türk Kahvesi lütfen, orta şekerli."

"Bir filtre kahve ve tiramusu lütfen."



Bu da Muzaffer Abi'nin kartı. İsterseniz organizasyonu onunla da yapabilirsiniz. O da Cenk'i yollayacak,  Ani, Çıldır için. Taksi ihtiyacınız olduğu her an yanınızda olacak kesinlikle. Dedim ya güzel adam, tatlı dilli.

Kalenin Bayır Düzü-Kars için buradan lütfen

Doğu Ekspresi ve Kars. Nedir, nasıl bilet alınır, tren ve yolculuk nasıldır için buradan lütfen.

Fotoğraflar Nikon L23 ile..

4 yorum:

  1. Gezen insanları kıskanıyorum ben.

    YanıtlaSil
  2. kız ateş böcüğü... kıskanma ne olur büyüyünce senin de olur :)
    bi de sevgili buraneros nerde gene hikayenin devamı, meraktayız:)

    YanıtlaSil
  3. Şu alemde en sevdiklerimden birisi böcük: Arkadaşlarla anlaşıyorsunuz, onlar istanbul'dan binip Ankaraya geliyorlar, sen de oraya gidiyorsun. Buluşma noktası Ankara Garı yani. Oradan Kars trenine biniyorsunuz, gırgır şamata yapıp keyfinize bakıyorsunuz. Dönüğünüzde bu durumun şahsınızı ne kadar tazelediğini görüyorsunuz. Sonra sen blogda yazıyorsun kendine has anlatımınla. Bu kez kıskanmak bize düşüyor:)) İşte bu kadar basit:))

    YanıtlaSil
  4. Devamı yayında sanki, dahası da var. Abartmaya meyylaim bu kez. Biraz da yazmyı özlediğimden ve fırsat bulduğumdan olabilir bu. Ama trenler asıl sebebi sanki bi de Kars.

    YanıtlaSil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP